Ardı ardına o kadar güzel filmler izliyorum ki hangisini yazsam ve paylaşsam diye şaşırdım açıkçası.
Ama bu filmi mutlaka yazmalıyım; İtalya'nın önemli yönetmenlerinden biri olan Guiseppe Tornatore'nin 2013 yılında çektiği orijinal adı ''La migliore offerta'' olan, İngilizceye ''The Best Offer'' olarak çevrilmiş ''En iyi teklif'' diye tercüme edeceğimiz film beni benden etti.
Anlamı da antika müzayedelerinde satışa sunulan sanat eserlerine verilen en yüksek fiyat olarak değerlendirilebilir.
Karakter oyuncularının en başarılarından biri olan Geoffrey Rush'ın başrolünü üstlendiği bu film bence bir başyapıt düzeyinde.
Baştan sona ilginizi bir an bile eksiltmeyen bir dirilikte, içinde sanat, sanateserleri, psikiyatri, heyecan, aşk, merak vs. ne ararsanız son derece kaliteli ve dozunda mevcut.
Rush, çok iyi ve başarılı bir başrol karakteri oluşturmuş. Avustralyalı aktör, ''Shine'' filmiyle zaten piyasadaki bütün ödülleri toplayarak bir fenomen olmuştu. Burada da titiz ve fobik bir antika eksperi rolünü ustalıkla canlandırmış.
Çok zengin ve ileri derece obsesif bir sanat eserleri uzmanı Virgil Oldman kadınlarla olan ilişkisini farklı bir boyutta yaşamaktadır. Fakat bir gün onu da baştan çıkaran kendi gibi sorunlu bir bayan olacaktır. (Film Festivali kitapçığındaki gibi bir anlatım oldu ama...) İzleyecek olanlar için konuyu fazla açamıyorum, o zaman bütün esprisi kaçar.
Virgil'in arkadaşı rolünde de her zamanki gibi filmlerin olmazsa olmazlarından Donald Sutherland (Şimdiye kadar kaç filmde oynadı acaba? Çok merak ediyorum.) yer almakta.
Filmin final sahnesi Avrupa'nın en etkileyici şehirlerinden biri olan, benimde çok sevdiğim Prag'ta çekilmiş. Ve son derece etkileyici bir mekanda, sizi de acayip bir duygu karmaşası içinde bırakarak sonlanıyor filmimiz. Jenerik akıp giderken acaba mı sorusuna yanıt ararken buluyorsunuz kendinizi!...
İşte bütün bu yazdığım sebeplerden dolayı seviyorum ben sinemayı...
Size keyif veren bir film sona erdiğinde iç dünyanıza doluşuveren mutluluk... İşte böyle bir şey!
