Mudanya Mudanya - Yaşam ve Kent Kültürü










1942 
Yaz gülü
        Yazilar


Turgay TEZGIN    
  Yayın Tarihi: 29.6.2010    

Yaz gülü

Güneş ufukta kırmızılığına bürünmüş kaybolmak üzereydi. ”Eve gitme vakti” dedi, denize; ve oltanın misinasını sarmaya başladı.

“Amca, ben de balık tutabilir miyim?”

Beş yaşlarında, toparlak suratlı, uzun kumral saçlı, sevimli bir çocuktu; elleriyle oltanın sapını kavramıştı bile. Pırıl pırıl boncuk gözleriyle yalvarırcasına bakıyordu.

Aniden iki el -çok güzellerdi- çocuğu omuzlarından tutarak oltadan ayırmaya çalıştı.

“Çok özür dilerim, sizi de rahatsız etti.” dedi.

Sarı saçları. Tanrım!...

“Lütfen bırakın! Çocuk hevesini alsın. Zaten toplanmak üzereydim”. -Salak bu söylenir mi?- “Şey, yani bu saatte artık balık gelmez. Asıl güneş doğarken balık çok olur.” -İyice saçmalamaya başladım. En iyisi sus.-

Çocuğun saçlarını karıştırarak; “Yarın sabah erkenden, güneş doğarken gel. Ben de burada seni bekleyeceğim. Ve seninle kocaman balıklar tutacağız. Tamam mı?”

“Söz mü?, dedi çocuk sevinmişti. “Geliriz değil mi anne?”

“Peki geliriz, saat kaçta burada olursunuz?”

“Yedi. Ben burada sizi bekleyeceğim.”

“İyi akşamlar.”

“Güle güle amca.”

“İyi akşamlar.”

Gerçekten gelecek mi? Yoksa çocuğu kandırmak için mi geliriz dedi?

Oltayı topladı, erzak torbasını aldı; eve doğru yürümeye başladı.

Büfeden iki kutu bira aldı. Hava iyice kararmaya başlamıştı. Sokak lambasının aydınlattığı banka oturdu. Esinti durmuş, yazın sevimsiz konukları sivrisinekler piyasaya çıkmışlardı. Birasını yudumlarken ‘sarı saçları’ düşünüyordu.


Sabaha kadar uyku tutmadı. Saat altıyı gösterirken evden ayrılmıştı bile. Yol üstündeki fırından iki ekmek aldı. Belki o yada çocuk da ekmekten yerler. “Bakkaldan da peynir almalı.”

Sahile geldiğinde banka aldığı nevaleleri bıraktı. Çocuğa çikolata bile almıştı. Oltayı hazırladı ucuna yemi takarak, denize fırlattı.

Daha on dakika bile geçmeden ilk balığını tutmuştu. Saat yediyi beş geçiyordu.

“Günaydın.”

“Günaydın.”

“Günaydın amca.

“Günaydın.”

Oltayı taşın altına sıkıştırıp ayağa kalkmıştı. “Adım Fehmi” dedi, elini uzattı. “Memnun oldum. Ben Serap, bu da oğlum İsmail.” dedi.

Banka oturdular.

“Kahvaltı yaptınız mı?”

İsmail oltayı tutmaya çalışırken neredeyse denize düşecekti. Annesinin “Ayyyy!” çığlığı arasında son anda yakaladı, İsmail’i.

Kahvaltılarını yaparlarken, biraz önce yaşadıkları korkunun sonrasında yaşanan rahatlama duygusu ile her şeye gülüyorlardı.

Saat on bir olmak üzereydi. İsmail, yarın yine balık tutma sözü almayı başarmıştı.

Çantaları sağ eline aldı; İsmail’in elinden tutmak istedi. Ama İsmail birden zıplayarak koşmaya başladı. Biraz ileride durarak, ona ve annesine yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle baktı.

Sahilde ağır ağır yürüyorlardı. Hiç beklemediği, hatta hayal bile etmediği bir şey aniden, kendiliğinden oluvermişti. Serap’la elele tutuşarak yürümeye başlamışlardı.

O mu yoksa Serap mı önce davranıp ellerini birleştirmişti?

Farkında değildi.


Turgay TEZGIN









   4826   



  .:: Yazılar


       

* Yazıların sorumluluğu yazarına aittir.
* Yasal Uyarı


© Mart 2009, MudanyaMudanya.com