Aylar önce eşim tv'de izlediği bir belgeselden bahsetmişti. Anlattığında tüylerim diken diken olmuştu. İşte bu gerçek yaşam öyküsü Hollywood'un da ilgisine mazhar olmuş ve filmini çekmişler. (Asla böyle şeyleri kaçırmıyorlar.)
Yönetmeni Danny Boyle ünlü Transpotting ve Slumdog Millionaire filmlerinin de yönetmeni aynı zamanda.
Dağcı Aron Ralston bir hafta sonu Utah civarındaki dağlara tırmanmaya gider ve bu tek başına macera tutkusu hayatının en kötü 127 saatine mal olur. Ama yine de bu akılalmaz deneyim bile onu dağcılık tutkusundan vazgeçirmez.
Tabi konunun tamamına vakıf olunca, geriye sadece bunun nasıl filmleştirildiği ve oyuncuların performansını değerlendirmek kalıyor. Bir de son canalıcı sahne filmin başından sonuna kadar sabırsızlıkla bekleniyor.
Dağcı Aron rolünde çokta tanıdık olmayan, sadece ''Spiderman''den hatırlanan James Franco var. Bence iyi bir performans sergilemiş. Oscar alırsa şaşırmam. Zaten filmde ondan başka da birkaç uvertür daha var, baştan sona film onun üzerine kurulu. Ancak Franco çok deneyimli olmamasına rağmen bu zorlu rolün üstesinden başarı ile kalkmış.
Filmin en büyük handikapı fazla uzun tutulmuş geridönüşler. Eeee, o kadar saat ne anlatacak, tabi ki dolgu sahneleri olarak eski anılar olacak diyorsunuz da bir yerden sonra sıkıcı olmaya başlıyor. Biran önce sadede gelinmesini istiyorsunuz.
Ben insanın içinde çok ciddi bir itici güç olduğuna inanırım. Adrenalinin yarattığı bu insanı kat be kat güçlü kılan doğa olayı milyon yıllık evrim sonucu insana bahşedilmiş bir armağandır. Burada da normalde asla yapılamayacak bir eylemin, hayatta kalmak adına nasıl gerçekleşebildiğine tanık oluyorsunuz. İşte bu açıdan oldukça önemli.
Yaşam o kadar değerli ve tek ki, ondan vazgeçebilmek için ancak akıl sağlığının yerinde olmaması, belki çok koyu bir depresyon gerek. Onların da ilacı var. Geriye size sunulmuş olandan ziyadesiyle yararlanmak kalıyor.
Ve bir de böyle bir aktivitede asla yalnız olmamak!...