Kırk yılın başı, 8 Mart'a dair bir yazı yazayım dedim, değil kadınlık üstüne bir söylev, çocukluk-erken genç kızlığım çıktı derinden, olası sizinle de ortak paydam çoktur, gelin paylaşalım yerinden...
"Bizim yaş grubu cins-i latif'in, genç kızlıkta en büyük eğlencesi cep-fotolardı. Franco Gasparri'ye aşık olmayanımız yok gibiydi. Dudak-dudağa dokunmayla biten mutlu sonlara hepimiz müptelaydık. Çok küçük yaşta iğne-iplikle tanışan ellerim, annemin "Burda" dikiş dergisindeki genç kız sayfalarını karıştırmadan edemezdi.
Kışın çarşambaları eğitsel çalışmaları kırıp üstümüzde formalarla, yazın da yazlık sinemalara giderdik. Taşrada "artık Allah ne verdiyse-başımızın üstüne-yeter ki film olsun" izlerdik. Sinemanın alt katı erkeklere, üst katı kadınlara mahsus olurdu. Okulu kırıp gittiğimiz bir çarşamba, Orhan Gencebay filmi vardı da, filmin sonunda Gencebay ölünce, "Orhan abi" fanatiği bir arkadaş, alt kattan propaganda sesiyle haykırmıştı;
-Orhan'lar ölmez!!!
Okulda omuz-omuza, sinemada ayrıydık. Orhan abisi öldüğünde feryadı basan Adnan, birkaç yıla kalmadı öldü. Bizim kızlardan birini severdi karşılıksız. Yazın itmece-tezgahında balık satardı. Bir gün hız yapan bir araba sevdalısı çarptı tezgahına. Onu da sürükledi, tezgahını da. Sevgili Adnan böyle gitti ölüme. Nur içinde yatsın.
Filmin bitişindeki SON yazısını, THE END, FIN yazısını özledim.
Acılar kalsın uzak diyarda...
Tükenmez lokum yerdik mesela, 1 cmküp bir şey olurdu da, çiğneye çiğneye bitiremezdik. Boğulasıya leblebi tozu yerdik. Golden sakız çiğnerdik içinden artist fotosu çıkan. Ava Gardner'ım durur hala. Bir de Zambo sakızımız vardı. Ambalajında kulağı küpeli zenci kadın. İkisi de büyük kare sakızlardı, ya da küçücük ellerimizde büyük kalırlardı. Geçen hafta öğrendim. Tükenmez suyu da varmış o zamanlarda. Yaz meyvelerinden yapılıp, kaynatmadan bekletilen. Bulanık ıhlamur renginde. İçtikçe su eklenirmiş de, o yüzden tükenmezmiş.
Denize çıkan dar sokaklarda, mevsim bahara durduğunda, evlerin kapıları açık, tül perde asık olurdu hep. Gün temizliği kapı önü yıkamakla başlardı da, komşu-komşuya tülünü kaldırıp;
-Huuuuuuuu, nidasıyla girebilirdi destursuz. Kapı kapalıysa da, dışardan çekilen ipi olurdu.
Dedemin evinin her bir köşesi mutluluk diyarımdı da, ahırı bütün kankalarımın fantezisiydi. Yeraltına doğru girintilenmiş ahır, horasan harçlı, kubbe formundaydı. Büyüyünce orayı ne yapsak da işletsek diye düşünüp dururduk. Enim-konum tacir planlar yapardık. Atın ahırdan her çıkışında korkmayanlarımız binerdi. Ben zaten binerdim:)
Kandillerde gece çarşaf giyip, kapı-kapı dolaşır, mani okur, bahşiş toplardık. Yazın tuttuğumuz balıkları, bazen denize geri atar, bazen getirip evde bakardık, kavanozda deniz suyu. Ziya Gökalp'in dizeleriyle;
-Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım, acıktım.
zamanlarımızda, hep de evde yenmezdi yemek, komşu teyzelere yemeğe gitmek adettendi. Fikriye Teyze'nin kara tava patates kızartmasını unutamadım bu yaşımda. Değil mi ki; içine sevgi katmıştı. Evine çıkan taş merdivense hepten maceraydı. Şimdi olsa boyumu geçmez. Yerinde kalan viran bir arsa, ölenle ölünmüyor ne de olsa.
Dizilerden dizi beğen, Kaçak, Dallas, Flamingo Yolu, Mc Millan ve karısı, Küçük Ev, Komser Colombo meşhurdu. Evimize giren ilk tv, National marka siyah-beyaz Japon'du. Mc Millan'ın sesi Çetin Tekindor hala kulağımdadır mesela. Çizgi-film bahsine gelince Heidi'yi severdim çok. Kan kırmızı yanaklı, çalışkan, yardımsever kız, can-parçası gelirdi bana.
-Büyükbabaaaaaa, büyükbabaaaaa diye çağırdığı dedesini,
-Peteeeeeer, Peteeeeer diye seslendiği kankasını ve Clara'ya bakarkenki azmini unutmadım. Sonraki yıllarda kızımla izlediğim Snoopy'yi unutmadım. Çocukların sinema yaşı geldiğinde onlarla gittiğim Deniz kızı Ariel, Herkül, Anastasia'dan "başka tadlar" aldım elbet, ama Heidi'mi bulamadım.
Erzurum'da 5 Mayıs'ta kar, Konya'da şarkı sözü satan amcalar gördüm. Omuzlarına asılı radyo-teyp çantalarda günün modası şarkılar çalar, ellerinde saman kağıda basılı şarkı sözü satarlardı. Yıldız Tezcan, Bedia Akartürk, Gönül Yazar, Behiye Aksoy'dan.
Evin margarini Sana, gazetesi Hürriyet'ti. Folik asit, omega 3 muhabbetiyle annemin margarinini bırakalı yıllar oldu. Şimdi o benim margarinimi kullanıyor.
İlk koleksiyonum kağıt peçete koleksiyonuydu. Ve çocukken, çocuk doktoru olmak isterdim çok.