Yaklaşık bir yıldır Edirne'ye gitmeye niyetleniyorsak ta henüz bunu gerçekleştirme olanağı bulamamanın dayanılmaz ağırlığını hissediyoruz.
Trakya'nın bu güzide kentine gitmek için birçok sebep var.
Bunlar sırasıyla:
1-Selimiye Camii (Mimar Sinan Usta'nın bu şaheserini görmeden ölmeyelim)
2-Edirne ciğeri (Tatmadan ölmeyelim)
3-Sağlık Müzesi (Mesleki açıdan)
4-Badem ezmesi (Gayet meşhurmuş merak ettik)
5-Kırkpınar güreşleri (Geleneklerimize sahip çıkalım)
6-Meriç nehri kıyısında yemek yemek
7-Ve diğerleri...
Geçenlerde bu sene epey popülerleşen ''KAKAVA ŞENLİKLERİ'' kapsamında olayı değerlendirelim dedik. Bir dolu yağmadığı kaldı. Romanların bu güzel hıdırellez kutlamalarını görmekte başka bahara...
Zaten kısmette olmayınca ne yapsan nafile! 19 Mayıs tatilinde konaklamalı gidelim dedik. Sanki bütün Türk vatandaşları Edirne'yi görme isteği ile çoşarak kentteki bütün otelleri istila etmişler. Ne kadar otel varsa aradık, lakin yer bulmak mümkün olmadı.
Biz de Foça'dan başlayıp Ayvalık, Çanakkale, Lapseki, Gelibolu Keşan, Tekirdağ ve Çorlu yaparak ertesi gün Babaeski, Lüleburgaz'ı görüp Edirne'ye 45 km. uzaktan bir merhaba çekerek İstanbul üzerinden Bursa'ya geri döndük. Elbet bir gün orayı da görmek kısmet olur!...
Trakya'nın her yeri yemyeşil, ağaçlıklı, sulak ve verimli topraklara sahip... İnsanın baka baka içi açılıyor. Bozkır görmeniz mümkün değil. Yurdumuzun buğday ve ayçiçek bölgesi. Son dönemlerde yerel olarak ''Rapisa'' denilen, bizim ise ''Kanola'' olarak bildiğimiz bir bitki her yeri boydan boya sarıya boyamış. Tabi ki GDO'lu... Belki duymuşsunuzdur, şimdilerde kanola yağı her yerde tavsiye ediliyor ve bolca kullanılmaya başlandı. Belki de yakın bir gelecekte ayçiçek yağının pabucu dama atılmış olacak.
Gezilerimizde gurme tarafımız da ağır bastığından damak zevkimize hitap eden durumları ve lezzetleri de kaçırmamaya dikkat ediyoruz. Dolayısıyla o civarlarda dolanırken Tekirdağ köftesini de pas geçemezdik. Bu leziz köftenin de anavatanında tadına bakarak gözümüzü ve midemizi de şenlendirdik.
Çorlu'ya yaklaşık 20 km uzaklıkta yapılanmış olan ''Chateau NUZUN'' ise planlarımız dahilinde ziyaret edilecek yerler kapsamında idi. Çeşmeli köyünde Organik üretim sertifikalı şarap üreten Necdet Bey bizlerle çok ilgilendi. Üretim sürecini baştan sona gezdirip anlatarak 2005 yılında yola çıkıp bugünlere geldiklerini söyledi. Tabiki bu meşakkatli işi yüreğini koyarak hayata geçiren Nazan ve Necdet Uzun'u yarattıkları eser için kutluyoruz. Bu konudaki detaylı yazımızı daha sonra ''YUDUMLUK'' köşemizde okuyabilirsiniz.
Şaraphane'nin mahzeninde bizi bir de sürpriz bekliyordu. Bizim gibi oraya gelen misafirlerden birisi profesyonel tenor olarak görev yapıyormuş ve mahzenin akustiğinden faydalanıp, nasıl olduğunu görmek için bize iki arya seslendirdi. Duvarlara çarpıp bize dönen bu muhteşem ses ruhumuzu musikiye de doyurmuş oldu. Böyle bir denemeyi de yürekten alkışladık.
İşte her ne kadar Edirne'ye gidemediysek te gıyabında böyle bir gezi çıkarmış olduk. Ama hala umutluyuz. Elbet bir gün gideceğiz!...