Bu filmin konusu hakkında çok konuşulabilir, ancak söylenebilecek ne varsa zaten filmin kendisi gayet iyi ifade etmiş.
Çağımızın beton bloklar arasında sıkışmış, insanın ruhunu daraltan yapılaşma sistemi, internetin yalnız yaşamı kolaylaştıran tarzı, iletişimsizlik, sevgisizlik, kapana kısılma hali vs...
İstanbul tarzı bir metropol olan Buenos Aires (Nüfusu varoşları ile beraber yaklaşık 13-14 milyon) bizim hiçte yabancısı olmadığımız bir yaşam çarkı ile başrolde yer almaktadır. Bina yapı sistemleri bizim ucubeleri birebir andırmaktadır. Bireyler küçücük hücrelerinde kendi yalnızlıklarıyla başbaşa yaşayıp gitmektedir. Kalabalıklar içinde tek başınalık.
Martin ve Mariana yanyana iki blokta oturup birbirlerinden habersiz kendi yalnızlık ve depresyonlarıyla kavrulmaktadırlar. Sürekli yanyana aynı mekanlarda dolaşsalarda, internet üzerinden tanışsalarda gerçek anlamda karşılaşmaları filmin sonunda gerçekleşir.
İkisi de dış ses olarak içinde bulundukları acıklı durumu fevkalade bir farkındalıkla anlatırlar ancak çare bulma konusunda ikisi de birbirinden başarısız konumdadır.
İkisi de eski ilişkilerini sürdürmeyi becerememiş, “Nasıl yaşamak istediğimize dair hiçbir fikrimiz yok”… diyerek içinde bulundukları çıkmazı yine en iyi kendileri dile getirir.
Mariana gün geçtikçe depresyonun dibine vurmaya başlar. Martin ise internet vasıtasıyla kendine arkadaş aramaya yönelir.
Birbirlerine teğet geçen bu yaşamlar bir yerde kesişmek durumundadır, çünkü en nihayetinde bu bir filmdir. “Bu çarpıklık mükemmel şekilde bizi temsil ediyor, estetik ve ahlaki çarpıklıklarımızı… Özellikle yan duvarlar en kötü özelliklerimizi gözler önüne sererler; kararsızlığımızı, çöküntüyü, geçici çözümleri…” diyerek çareyi dairelerine birer pencere açmakta bulurlar.
Geldikleri noktada teknolojiden nefret eder durumda olsalarda bir şekilde de onsuz olamama kısır döngüsüne saplanmışlardır.
“Şu kablolardan ne zaman kurtulacağız? Hangi süper zeka nehir manzarasını binalarla, gökyüzünü de kablolarla kapattı acaba? Kilometrelerce uzanan kablolar bizi birleştirmek için mi yoksa ayırmak için mi? Kimse dışarı çıkmıyor, cep telefonları bizi her zaman birbirimize bağlayacağını vaat ederek Dünya’yı işgal etmiş durumda.
Mesaj çekmekse en güzel dillerden birinin sözcük dağarcığını ilkel, sınırlı ve kısık kelimelere indirgeyen on tuşlu bir sistem. İleri görüşlü insanlar geleceğin fiber optik kablolardan oluşacağını söylüyorlar, evlerimizi iş yerimizden bir tuşla ısıtabileceğimiz açıklandı. Tabi ya! Ne de olsa evde yolumuzu gözleyen kimse olmayacak”
Konu anlatım, paylaşım, oyuncular, ortak derdimizi dile getirme vs. hepsi gayet derli toplu, hepsi yerli yerinde son derece başarılı bir film.
Final sahnesi de bence çok keyifli olmuş, benim kriterlerime gayet uygun.
Aferin; 9 puan benden canı gönülden Gustavo Taretto'ya gidiyor.
Emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.
Nasıl bir çağa doğru yuvarlanıp, sürüklendiğimiz hakkında düşünmeyi ise bu yazıyı okuyup bu filmi seyredenlere bırakıyoruz.