Eskiden yahudilik semti vardı Bursa’da. Şimdiki Altıparmak ile Çatalfırın mahalleleri arasındadır. Museviler 196o’lı ve 70’li yıllarda çocukluğumuzun komşularıydı. Evet, gayr-i müslimlerle müslüman ahali bir arada yaşardık o vakitler. Aynı okullarda, aynı sıraları paylaşırdık. Her sınıfta bir iki yahudi arkadaşımız mutlaka olurdu. Sokağımızda oyunlar oynardık, çocukların dini ve siyasi görüşünün olmadığı saflık temizlik zamanlarıydı, özgür zamanlardı o günler!
Odil’in annesi Raşel teyze, Ali’den, Zeynep’den ayırmazdı Adalya ve Morhaym’i. Yağlı ekmek ya da kurabiye verecekse herkese verirdi. Fatma teyze ve Sıdıka teyze de yahudi çocuğu diye ayırmaz, kendi yaptıkları soğuk limonatadan bütün çocuklara sıradan verirlerdi…
Sanki bir hürmet, bir hoşgörü hakimdi ahalide! Mahalle baskısı yoktu ama gözle görülebilen bir mahalle saygısı vardı benim çocukluğumda…
Özgürlüğün sınırları saygıyla çizilmişti! Bana mı öyle geliyordu desem; konuşulduğunu hatırlıyorum.; komşu teyzeler, kapıcı İsmail efendi ve bakkal Nedim amcalarla manav ve kasap amcalar da bu saygının birer parçası idiler. Kumaşçı yahudi Yasef amca Ramazan ayında evine girerken, müslüman komşularına son derece saygın bir şekilde “iyi Ramazanlar” derdi. Komşumuz Tina teyze oruçlular özenmesin diye çocuklarının eline yiyecek verip sokağa salmazdı.
Onların Yom Kippur orucunda ve hamursuz bayramında da müslüman komşular gereken saygıyı gösterirler yağda kızdırılacak iştah kabartan etli ve mayalı yiyeceklerler pişirmezlerdi.
Her iki dine mensup insanlar, karşılıklı komşu bayramlarını kutlarlardı. Ramazan ya da kurban bayramında bayramlaşmaya gelen gayr-i müslim komşuların saygı ziyaretlerine tanık olmak son derece doğal bir uygulamaydı. Çocuk aklımızla içten içe farklılıklarımızı bilir ama adlandıramazdık. Bizlerle onların ayrılıkları, aynı mahallede evler arası sessiz ittifak gibiydi. Karşılıklı ziyaretlerin saygınlığı büyükler arasında önemsenirken, fısıldaşmalar sırasındaki hürmet ve takdir hissiyatı biz çocukların bile gözünden kaçmazdı…
İnanç olgusunun baskıdan ziyade içsel hürmetle taçlandırıldığı zamanlarmış onlar demek istiyorum! Yoksa; çocuk gözümün bir yanılsaması mıydı? Şüphe! Bu şüphe hiç yakışmıyor. Geçip giden çocukluğumuzla duygularımızı da yitirmiş olamayız. Olmamalıyız…