İlk defa bir Bond filmini keyifle izledim diyebilirim. Genelde popüler sinemanın 50 yıllık gelenekselleşmiş bu ürünlerine burun kıvırırım ama bir yandan da izlemeden duramam. Ne demişler bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.
2012 yapımı son Bond filminin bu defaki yönetmeni ünlü Sam Mendes.
Kendisi ''Amerikan Güzeli'' adlı Oscar'la taçlandırılmış filmiyle gönüllerimizi fethetmişti. Burada da klasını konuşturup gerçek bir fark yaratmış. Geleneksel Bond kalıplarının hayli dış sularında gezinmiş, karakterin zayıflıklarını, insancıl, güçten düşmüş, ölümcül yönlerini ortaya koyarak daha bir ete kemiğe bürünmüş Bond figürü oluşturmuş. Ayrıca yaşamıyla ilgili bazı bilgiler de verilmekte.
Film (İstanbul ve Adana'da Bond çekiliyor diye günlerce Türk medyasının gündemini meşgul etmişti... Bakın bakalım çıka çıka ortaya ne çıkmış?!!!) İstanbul'da Eminönü-Kapalıçarşı dolaylarında vukuu bulan uzun bir takip sahnesiyle açılış yapıyor. Sanırım filmin en kötü sahnesi de bu olsa gerek... Kısacık bir zaman dilimini çekmek için ne paralar, ne emekler harcanmış diye insan düşünmeden edemiyor. Ne gerek varmış acaba? Türkiye'nin tanıtımı demeyin gülerim...
Ve sonra Bond ölürken Adele'in o süper yorumuyla seslendirdiği ''Skyfall'' parçası eşliğinde güzel mi güzel bir jenerik başlıyor.
Daniel Craig'in canlandırdığı Bond karakteri, aslında tarafımdan bir türlü sevilememiştir. Bond'lar arasında bu role hiç mi hiç yakışmamış tek Bond Daniel Craig'tir bence. Ancak bu filmde, 007'nin o naif, elegan duruşu ve tavırları yerle bir edildiğinden, Bond Bond'luktan çıkmış olduğundan olsa gerek ilk defa Daniel çok sırıtmamış... Ama zaten film de Bond filmi izliyormuşsunuz gibi gelmediğinden mesele yok.
007'nin patronu M. karakterini epeydir ultra oyuncu Judi Dench canlandırıyordu. Kısmet buraya kadarmış... Kendisini özleyeceğiz.
Kötü adam rolünde, keşke hep kötü adamları canlandırsa diyeceğim Javier Bardem var. Oscar aldığı ''No Country for Old Men'' filmindeki acayip cani adam tiplemesi hiç aklımdan çıkmıyor. Burada da takdire şayan bir intikamcı portresi ile yine bizleri fethediyor.
Bir de M.in halefi Ralph Fiennes varsa da, niye var ben pek anlamadım doğrusu.
Klasik Bond filmlerinde yer alan, beklentiye yol açan bazı temel ögeler vardır. Bunların başında, Bond'a film de kötü adamlarla başa çıksın diye verilen çağın ötesinde tasarlanmış bir takım absürd oyuncakvari objeler gelir. Saatler, kalemler vs... Burada tedarikçi Q, 007'ye vere vere basit bir silah ve sinyal gönderici veriyor. Bizimle beraber Bond'da bu işe çok şaşırıyor. ''Ne o patlayan kalem mi bekliyordun? Artık öyle şeyler yapmıyoruz.'' diyerek kült bir Bond olayını da böylece sonlandırmış oluyor.
Kısacası Bond dediğin uçar, kaçar, bilmem kaç metrelerden nerelere atlar, burnu bile kanamaz, yüzündeki o muzip ve alaycı tebessüm film boyunca orada öylece durur. Lüksün, gurmeliğin, güzel kızların en hasına sahiptir. Çünkü o insanların olmak isteyip asla olamayacakları bir kahramanı temsil eder. ''Skyfall'' tüm bu klişe Bond dünyasının altüst edildiği, belki de türün fanatiklerinin hiçte hoşuna gitmeyecek farklılıkta bir bilinçli tercihle vücuda getirilmiş bir film.
Genel şablonlar yerli yerinde olsa da, Mendes oldukça kalıpları zorlayıcı bir üslup tutturmuş. Bence rutinden uzaklaşma anlamında çokta başarılı olmuş. Filmdeki görsel mekan seçimleri ve çekimleri de ayrıca övgüye değer güzellikte.
Not: Skyfall'dan sonra inceldiği yerden kopsun diyerek ''Kara Şövalye Yükseliyor''u da izledim. Orada da Batman'i yerle bir etmişler. Yeni bir moda akımı olsa gerek:))