Halitpaşa caddesindeki Belediye Sarayı'na bakan küçük parktayım. Hani şu Hamam Sokağı’nın yan tarafındaki park. Feribottan yolcu bekliyorum epeyce de erken gelmişim, Mudanya sokaklarını dolaşayım bari biraz diyerek uzun uzun yürüdüm. Gözüme kestirdiğim bu sevimli parktaki oturma bankları bomboştu. Yani ben oturuncaya kadar boştu! Nereden çıktığını anlamadığım bir güruh kadın birden dolduruverdi bütün parkı. Benim oturduğum banka da orta yaşlı bir hanım ilişti.
Kadınlar, parkın bir başından öte başına yüksek sesle konuşuyorlar. Meğer hepsi de otobüs beklemeye gelmişler. Otobüs düğün alayı için tutulmuş olduğundan ücretsiz binecekler, o yüzden kimse kaçırmak istemiyor. Bağırıp çağrışmalardan anlıyorum ki Trilye’ye gidecekler. Kadınların kimi Trilye derken kimi de Trilya demeyi tercih ediyor. Trilya diyenler Tiriiilya olarak uzatıyorlar (i) harfini. Bunu duyunca aynı bankı paylaştığımız hanıma doğru dönüp soruveriyorum; Trily(e) mi Trily(a) mı?
Ağzından tükürükler saçarak “Diriiilya Dirilya” diye gülüveriyor!
“Bana Diriilyalı gelin derler, Diriilya’da doğup büyüdüm buraya gelin geleli 45 sene oluyor, gelinliğimiz de kalmadı ya neyse işte… Bu Hamam Sokağı’na bir geldim pir geldim”.
Sanki, daha pek çok şey anlatacakmış da benden icazet beklercesine duraksayıp kucağındaki nasırlı ellerini seyrediyor bir süre. Benim bakımlı ellerime de yan gözle kayıyor bakışları eşarbının altından görüyorum. Ellerindeki çatlaklar tarla işi yapanlarınkine benziyor. Konuşmaya heveslendiğimi anladı ki, hemen atılıp “balıkçıya verdiler beni” diyor. “Balıkçıydı rahmetli, tam rahat edeceğimiz zaman bıraktı gitti. Deniz aldı onu deniz, o gitti gideli denize bakarım hep sanırım ki deniz geri verecek onu, bakarım ama sevmem denizi, kızgınım beni adamsız bıraktı. Balığa çıktığı bi gece kayığında fenalaşmış arkadaşları verdiydi haberini.”
İnsanların acılarını depreştirmenin anlamı yok. Susuyorum. Oysa ne çok severim denizi ben, iç geçiriyorum fark ediyor; “yoksa senin de mi acın var denizden” diyor. Yok yok, öylesine daldım siz anlatın lütfen dercesine merakla bakıyorum yüzüne. Belli ki o da anlatmaya çoktan niyetli. “Babam da balıkçıydı rahmetli, balıkçı kızıyım diye almış beni kocam. Balık ağı örmeyi biliyorum diye, geceleri balığa çıkınca fener tutmayı biliyorum diye almış! Sevdi de aldı sanmıştım halbuki!”
Yüzünün çizgileri aşağı doğru sarkıp ortalık sessizleşince siz de mi balıkçılık yaptınız eşinizle diye soruveriyorum birden. Başındaki eşarbı sıkılaştırıp hayretle bakıyor yüzüme; “diyom işte kocamla balıkçılık yaptık bi ömür, o ölünce çocuklar istemedi motoru ağları, hepisini sattılar. Oğlanlar esnaf oldu, kızlar da okuyup memur oldular. Ben kaldım iki el bi baş yapayalnız. Boş oturulmuyor, konu komşu balıkçılara ağ örüyorum, Cumartesi, Pazar günleri de balık temizliyorum. Çok kalabalık olur Mudanya tatil günleri. Çocuklar kızıyor çalışmama, ama alışmışım duramıyorum.”
Omuzlarını silkip denize bakmasından anlıyorum ki, balıkçılık deniz ile arasındaki kopmaz bağ! Peki, Trilye’ye dönmeyi düşünmediniz mi?
“Kime döneyim? Ne ana baba kaldı ne yer yurt… İşte böyle düğün dernek denk gelince gidiyom Diriilya’ya, yetiyor napayım!”
Koyulaştırdığımız muhabbetimiz parktaki kadınların hep bir ağızdan bağrışmalarıyla bölünüyor, otobüs geldi! Birileri can hıraş sesleniyor “Trilyalı gelin haydi çabuk, özlemedin mi köyünü?”
Kendisine Trilyalı gelin denmesi belli ki çok hoşuna gidiyor, çarçabuk küçük bir kolonya şişesi çıkarıyor sürüklediği devasa el çantasından. “Bak, bu zambak kolonyası şişesi anamdan yadigârdır, gelin olurken koca bir bidon zambak kolonyasını bu küçük şişeyle beraber verdiydi çeyizimde. Balıkçı kızısın yine balıkçıya gelin gidiyon balık kokusunu bi tek bu zambak bastırır ha dediydi…”
Aceleyle bana da kolonya dökmeye yelteniyor. Aman durun ben zambak sevmem demeye kalmadan her yerim kolonya oluveriyor. Hem acele adımlarla otobüse seyirtiyor hem de herkesin duyacağı bir sesle “bir zamanlar ‘Unutma Beni Kolonyası’ vardı hatırlar mısın, yaşın müsait bilirsin bilir!”
Şaşkınlığım gülümseme olup yüzüme yayılırken elimi gayri ihtiyari ona doğru sallıyorum, tamam unutmam seni Trilyeli gelin…