Mudanya Mudanya - Yaşam ve Kent Kültürü










3186 
Herkes kendi ormanının bekçisi
        Yazılar


Nurdan ÇAKIR TEZGİN    
  Yayın Tarihi: 20.3.2018    

Herkes kendi ormanının bekçisi

21 Mart - 26 Mart
Ağaç ve orman ve uyanan doğa
ve
Nevruz (Mart Dokuzu)
ve güle güle hamsin, hoş geldin bahar



Anlaşıldı; kendi tarihimizi kendimiz yazacağız!

Evet, yazmalıyız ki tarihe birinci elden iz düşürmüş olalım.

Mademki elimizdeki olanaklar her düşünceyi uzay boşluğuna hiç kaybolmamacasına zımbalıyor, mademki her sözcüğün uzayda bir yeri var yazalım arkadaşlar! Attığımız adımı bile ölçen dijital makineler çağındayız. Kütüphanelerin yakılıp yıkılma kaygısı da bitti çok şükür! Her yazdığımız sözcük evrenin belleğine kaydoluyor.

Yine attı tepemin tası!

Yaşadığımız Anadolu coğrafyasının canlı orman ağaçları da satışa çıkarılıyormuş! “Devlete ait ormanlardaki dikili ağaçların ihaleyle özel sektöre satılmasının önünü açan torba tasarı TBMM Tarım Orman ve Köy İşleri Komisyonu'nda görüşülmeye başlandı.”

Aklımızın devreleri error verince yazmak kaçınılmaz. Hiç canlı orman ağaçları da satılır mı Allahaşkına?

Orman, orman, orman. Stop!

Ormanların çam kokusu içime dalga dalga yayılıverdi birden. Yeşilin çocuk ruhumda hayat bulduğu o ilk Orman Haftası kutlamalarımıza gitmek istiyorum biraz. Zaten hep çocukluk masumiyetimiz değil mi ruha iyi gelen!

Merinos İlkokulu, tam yarım yüzyıl öncesinin müfredatıyla çok yetkin öğretmenlerin ders verdiği bir okuldu. Benim okulumdu. O zamanın Türkiye’sinde aydın öğretmenleri ile çok yüksek seviyede bir eğitim sistemi vardı. Zenginin zenginliğini öne çıkaran davranışlar öğretmenlerimiz arasında hoş karşılanmazdı. Her öğrencinin tek kriteri vardı çalışkanlık! Fakir zengin, uzun kısa, güzel çirkin fark etmiyordu. Çalışmak en büyük değerdi. Çalışkan öğrenci yalan ve hile hurda bilmezdi zaten. Aileler öğretmenlere sımsıkı bir güvenle bağlıydılar. Evde aile içinde verilen manevi değerlerin okulda bilgi ve genel kültür ile perçinlenmesi okul ile aile ilişkisinde görünür bir işbirliği sağlıyordu.

Yaşamımın çocukluk baharını ilkokul öğretmenim Mübeccel Hanım ile doyasıya yaşamış bir çocuk olarak o günlerin Bursa’sını, okul müdürüm Nurettin Eröğret’i, Merinos lojmanlarının da bulunduğu o müstesna Çarşamba Pazarı semtinin (bugünkü Darmstadt) Arnavut kaldırımlarını, akasya ve erik ağaçlarını nasıl unuturum…

Mor salkımlarla sakız çiçeklerinin rayihasına gark olmuş okul yolumu, okul kapısındaki sütsal dondurmacısını, su muhallebicisini, cantıkcı ve turşucuyu, simitçi ve baloncuyu, düdük şekerciyi, ha bir de fıstıklı Şam tatlıcıyı ve bütün bunları satın alacak o kocaman yirmi beş kuruşumun değerini nasıl unutabilirim…

Okulumuzun bulunduğu Merinos Fabrikası çevresine ve Çarşamba Pazarı semtine bahar gelince soluduğumuz hava bile değişirdi. Okul. Yeşillikli bahçeler arasındaki o güzel okulumuz nasıl da kutsalımızdı...

Ne güzel bir bahçesi vardı, çam ağaçlarıyla birlikte sonradan hızlı büyüyen kavak ve çınar ağaçları da ekilmişti bahçe kenarlarına. Orman haftasını öyle keyifli kutlardık ki… Sadece Orman haftasını mı, bütün önemli gün ve haftalar çok görkemli kutlanırdı o zamanlar: Yerli malı yurdun malı haftasına her birimiz evimizdeki meyvelerden getirir, şarkı şiir ve tekerlemeler eşliğinde hep beraber paylaşarak yerdik. Sınıfın içi meyve esansı sıkılmış gibi kokardı. İşte o koku bugün bile hafızamdadır. O günleri kendi tarihime ayva, portakal, elma kokulu çocukluğum diye geçirmişimdir!

Peki ya Orman Haftası ve Ağaç Bayramlarını nasıl unutayım! Çam kokulu Orman Haftalarını…

21 – 26 Mart geldi mi öğretmenlerimiz bizi Ziraat Bölge Müdürlüğü ve ziraat okulunun bulunduğu çamlığa pikniğe götürürdü. Belediyeden otobüs ayarlanırdı, ilk ders ile beraber sırayla otobüse binişimiz bugün bile hafızamda capcanlı. Bir gün önceden ailelerimize bildirdiğimizden hepimizin elinde piknik paketimiz de hazır olurdu. Evimizde ne varsa; peynir zeytin ekmek, haşlanmış yumurta ve belki bazılarımız börek çörek, kurabiye de getirirdi. Mart ayının serinliğiyle Ziraat orman bahçesinin tahta masalarına oturur, önümüze küçük piknik nevalelerimizi açardık. Yiyeceklerimizi öğretmenlerimizin birleştirici sözcükleriyle daima paylaşarak yerdik. Belli ki o dönemin öğretmenleri ayrıştırıcılığı bilmiyordu!

Sabahın o tatlı serinliğinin çam kokuları arasında ciğerlerimiz coşkuyla temiz hava dolardı. Hepimiz öğretmenlerimize ikramda bulunma savaşına girerdik ama onlar kabul etmez, hatırımız için bir iki lokma alır gibi yaparlardı. Ne yüce gönüllü eğitimcilerdi…

Orman Haftası gelmeden önce, ağaç ve orman üzerine bilgi, broşür, resim, şiir, kompozisyon yarışmaları için ön hazırlık yaptırırdı öğretmenimiz. Benim babam bu konularda son derece duyarlı bir babaydı rahmetli. Ev ödevlerimden söz ettiğim bir seferinde beni yanına alıp doğruca Orman Bölge Müdürlüğü’ne götürmüştü.

Müdürlükten türlü broşür, kitapçık, afiş, orman ağacından yapılmış özel kalem ve defterlerden almıştık. Okuluma da götüreceğimi belirttiğim için biraz fazla vermişlerdi ve o tüm dokümanı sınıfıma getirmiştim. En başta ben olmak üzere, öğretmenim ve sınıf arkadaşlarım ne çok sevinmiştik. Hemen o afişleri sınıfımıza asmış, orman haftası boyunca şiirler şarkılarla çok eğlenceli dersler yapmıştık.

Bazı yıllar ziraat ormanına gidemesek bile okulumuzun bahçesindeki ağaçlara dokunur, boyalarımızla “ağaç ve ormanı koruma” konulu resimlerle açık hava dersi yapardık. Hiç unutmam, benim yaptığım orman resmini okul müdürüm Nurettin Bey öyle beğenmiş ki çerçeveletip odasındaki duvarına asmıştı. Önceleri bana jest olsun diye geçici olarak astı sanmıştım, fakat her odasına girişimde resmimi o duvarda görüyordum ya, nasıl bir mutluluktu o tarifi mümkün değil.

Ah o günlerden unutamadığım dünyalar iyisi bilge öğretmenim, okul müdürüm, iyi ki sizin gibi yüce insanlar tarafından eğitildik. Bizim kuşak sizlere minnet borçluyuz. O günleri yaşayıp görmeseydik bugünkü eğitim ve genel kültür düzeyine böyle kahredip üzülmezdik. Tüm imkânsızlıklara rağmen çok insanca zamanlarmış onlar, değerini şimdi daha net görebiliyorum.

Benim tarihim bunu böylece kayda geçirdi. Kim bilir sizlerin de bellek kayıtlarınızda neler var!


Not:
Anayasa'nın 169'uncu maddesi devlet ormanlarının sadece devlet tarafından yönetilip işletilebileceğini hükme bağlıyor. Anayasa'nın 169'uncu maddesi; “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zaman aşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz” diyor.




Nurdan ÇAKIR TEZGİN

www.ascifok.com







   1725   



  .:: Yazılar


       

* Yazıların sorumluluğu yazarına aittir.
* Yasal Uyarı


© Mart 2009, MudanyaMudanya.com