Nedense bütün 7 Temmuz'larda çocukluğumun Bursa festivallerine ve Kültürpark’ta gerçekleşen fuarlara öykünürüm. Temmuz'lar pek çok acı tatlı anıyı taşır belleğime; lakin, çocukluğumun o masum günleri hep daha önceliğimdir.
Bursa’nın altmış ve yetmişli yıllarının Kültürpark’ını hatırlar mısınız? Sürekli artezyen ve arazözlerle sulanarak yeşil tutulan çimlerini, parklara özgü mahalle ve sokaklarımızda olmayan Japon eriklerini, ters sarkan ekşi dutlarını, tuhaf yapraklı kaktüs ağaçlarını ve en çok da havuz kenarlarındaki salkım söğütlerini, parklar ve bahçeler müdürlüğünün hoş kokulara gark olmuş peysaj ustalığını…
Kültürpark, adı üzerinde kültürlü bir park idi aslında!
Süs bitkilerinin kültüründen ziyade insanların kültür ve asaletini korumaya, hatta beyefendi ve hanımefendi olmaya özendirilen temiz ve şık giysili insanların arz-ı endam ettikleri özel bir gezinti alanıydı. Farklı bir havası vardı.
Eski Bursa’nın Arnavut kaldırımlı dar sokaklarına tezat, geniş asfalt yollarıyla çiçeğin envai çeşidinin yetiştirildiği, biz çocuklar için salıncak, tahtravalli ve kaydırak lüksünün öne çıktığı gidip onlara binebilmek için can attığımız oyun alanıydı Kültürpark. Bir dönemin çocukluk neşesiydi. Kültürpark demek sandviç, ayran, gazoz demekti biraz da, uçan balon, çarpışan otolardı, mısırcı, turşucu, pamuk helvacı demekti en çok.
“Öğlen uykusu uyursanız uyanınca parka gideceğiz” diyen annenizin müjdesi ile upuzun gelen yaz öğle sonlarının tadını duyumsamak bugün bile o naif duyguları çağrıştırmıyor mu sanki...
Kültürpark, her yıl 7 Temmuz’da Bursa Milli Fuarı ve Uluslararası Festival ile şenlenirdi.
Kalabalık bir festival korteji Heykel önünden itibaren Çakırhamam’ı takiben Çatalfırın’dan Altıparmak caddesine inerdi. Bazen kortej yürüyüşü Yeşil Türbe ve Setbaşı üzerinden de başlardı sanıyorum. Biz Altıparmak Caddesi çocuklarıydık ve bütün festivalin coşkusunu yakinen yaşardık. Yazın en sıcak günlerinde, yerel kostümleri içindeki folklörcüler kan ter içinde kalır, ama o upuzun yol boyunca ülkelerini oyun ve ezgileriyle pek güzel temsil ederlerdi. Biz çocuklar da o renkli dünyaya bayılır, festival kortejiyle birlikte yürüyeceğiz diye helak olurduk. Çoğunlukla Balkan ülkelerinin katıldığı halk oyunları ekipleri ile Bursa Kılıç Kalkan ekibi, Bursa Zafer ekibi, Mehter takımı da olurdu kortejde. Ben en çok Kafkas ekibinin Şeyh Şamil oyununu severdim. Kızların elbiselerine ve ayakları yokmuşçasına süzülüşlerine de bayılırdım.
Şimdi artık yerinde olmayan Atatürk Stadı ve eski Sigorta Hastanesi binasının önünden geçen festival korteji, Kültürpark’ın o devasa kapısının önünde son bulurdu. En coşkulu gösterilerini de Kültürpark’ın içine saklarlardı. Bursa bir bayram havasına girerdi festival zamanı. O eski zamanların festivalleri de festivaldi tabi.
Şimdiki teknolojilerin hiçbirinin olmadığı, hatta televizyonların bile yetmişli yıllarda hayatımıza anca girdiği düşünülürse altmışlı yılların Bursa’sı için yedi günlük festivali de kapsayan Bursa Fuarı muhteşem ötesi bir ayrıcalıktı. Bursa Fuarı tıpkı İzmir Fuarı gibi bulunduğu bölgeye bilgi, görgü, kültür ve yenilik getiren çok önemli oluşumlardandı. İlk çocuk çizgi filmlerini altmışlı yıllarda Bursa Fuarı’na gelen yabancı ülke reyonlarında izledik. Sevimli Hayalet Casper’i nasıl unuturuz! Tabi o zamanlar fuar alanlarındaki sergi bölümlerine pavyon denirdi, o pavyon alanlarında hangi ürün sergileniyorsa o ürün hakkında filmler oynatılırdı. İlk renkli filmi de muhtemelen birçoğumuz o pavyonlarda izledik! Sanki traktör alacakmışız gibi, traktör ve tarım sulama aparatları, türlü makine ve yeni icat eşyaların pavyonlarını ağzımız açık dolaşırdık. Bizim makinelerle ne işimiz olacaksa!
Dış dünya ile bağlantımız belki de bunlardan ibaretti o yıllarda! Ha bir de sirk lüksümüz vardı. Yıldan yıla mutlaka bir yabancı ülkenin sirki gelirdi fuara. Barcelona Sirki ve İtalyan Sirkleri aklımda kalanlar… Sirk alanı Kültürpark’ın en alt bölümüne kurulurdu. Şimdiki Sırameşeler caddesi yanı. Sirk çadırının kurulduğunu gördüğümüzde dünyalar bizim olurdu. Ne şanslı çocuklardık ki babam bizi her yıl sirke mutlaka götürürdü. Sirk biletlerini bir hokkabaz gibi cebinden çıkarıp bize sürpriz yapan babacığımın çocuk gönlümüzü hoş eden coşkusunu nasıl unuturum… Nur içinde yatsın.
Bugün 7 Temmuz 2018, sözünü ettiğim zamanların üzerinden 45 – 50 yıl geçmiş. Öyle ya ilk Bursa Festivali 1962’de kutlandığına göre of of, demek ki bizlerin çocukluğuna denk gelen zamanlar festivalin de henüz çok yeni dönemleriymiş.
“Eski zaman olur ki hatıralardan hiç silinmeye, günü gelip işte böyle yad edile” demiş eski insanlar.