Yaşamda herşey yolunda giderken, çok sevdiğiniz biri hakkında kötü bir haber duyarsınız. Birden her şey önemini yitirir...
Zamanında onunla beraber çok güzel paylaşımlarınız vardır, ama araya birtakım uzaklıklar girmiştir. Birlikte yiyip, içmiş, gülmüş ve gönülden sevmişsinizdir.
Birden yutkunamaz olup, inkar sürecine girersiniz. Hayır, bu onun başına gelmiş olamaz...
Sıra onun değil ki!
Yaşlar ilerledikçe daha da sık karşılaşır oluruz bu türlü haberlerle...
Önce uzak bir akraba, ardından çok yakın bir arkadaş, sonra daha da yakın bir arkadaş, sıraları gelmemiştir ama Tanrı bunu bilmiyordur.
Zaman her şeyin ilacı derler, ama zamansız gelen her iç acısı haber asla yeri doldurulamayacak güzelim insanlarımızı sonsuzluğa gönderiyor.
Bugün işte yine öyle kötü bir haber aldım. Canımın içi dünyalar tatlısı, anne yarısı güzel bir insan ...
Ne diyebilirim ki? Çok genç ölümler gördük, çok içimiz acıdı, ciğerimiz yandı. Ama o melun şeye bir türlü alışılamıyor...
Felsefe yapmayacağım çünkü yaşamın bir gerçeği maalesef!
Her gün, her tarafımız ölüm haberleriyle dolu. Artık toplum olarak kanıksadık ve duyarsızlaştık. Neden?
Bir ilacın dozunu yükseltip durursanız bir süre sonra beden ona bağışıklık kazanır. Bugün dört şehit, dün bir trafik kazasında on ölü... Haberler bunlardan geçilmiyor.
Kanıksadık ve duyarsızlaştık sonunda. Ama bizi hala en derinden sarsan ve yaralayan birebir yaşamı paylaştığımız insanlar, dostlarımız, yakınlarımız...
Şair zamanında şöyle demiş....
Ölüyorum Tanrım / Bu da oldu işte / Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum Tanrım / Ama, ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir... / Üstü kalsın!
Cemal SÜREYA