Bugün bayramın birinci günü… Kim bilir kaç yazı, kaç şiir yazılmıştır, bayram içerikli… Nice anılar vardır hepimizin belleğinde.
Bayram ’’Milli veya dini bakımdan önemi olan ve kutlanan gün veya günler’’ olarak tanımlanır, bir diğer tanıma göre de ‘’Millet, kabile veya toplulukların tüm bireyleri tarafından benimsenen ve zamanı gelince ortaklaşa kutlanan adetlerdir.’’ şeklinde ifade edilir.
Şimdi düşünüyorum da, belki de mesleğim gereği matematiksel olarak anılarla bezenmiş 106 bayram yaşamışım. Hiç şüphe yok ki çocukluğumdaki bayramlar en güzelleriydi.
Tüm aile bireylerinin, eş, dostun bir arada oldukları, küslerin barıştığı, küçüklerin büyükleri ziyaret ettiği, çocuklara genellikle mendil, mendilin içinde şeker, çikolata veya harçlık verilerek sevindirilen, tatlı ikramları yapılan, akşamları hep birlikte yenilen bayram yemekleri, iade- i ziyaretlerdi bayramlar…
Yaşadıklarımızı düşündükçe değerlerimizi yitirmeğe başladığımızı gözlemliyorum ve hem kalbimin derinliklerinde bir sızı hissediyorum, hem de canım acıyor….
Günümüzde çeşit çeşit güzel kokulu temizlik malzemeleri var, ama Arap sabunu yâda ev sabunuyla, o ahşap evlerin tahta kokusuyla birleştiği andaki o mis gibi kokuyu halen hissederim. Bir de bu kokuya bayram için hazırlanan yemek ve tatlı kokuları karışırdı. Tüm bu kokular o mekânda yaşam olduğunu sizce anımsatmaz mı? İşte bizim bayramlarımız böyle başlardı.
Sonra mı..?
Gelin hep beraber anımsayalım ve geçmişten bugüne bir yolculuğa çıkalım……
Genellikle arifeden bir gün önce Mudanya’ya giderdik, ama tabii ki gitmeden önce Karaköy’deki Baylan’dan çikolata, Hacıbekir’den hani şimdilerde ‘’Turkish delight’’ denilen lokumlar alınır, renkli kurdelerle paketlenir, Mehmet Efendi’den alınan Türk kahvesi, ailenin çocuk ve gençlerine hediyeler özenle çantaya yerleştirilirdi.
Ağabeyimle bana bayramlık giysiler alınır, hatta Beyoğlu, İstiklal Caddesi’ndeki Dore Ayakkabı Mağazası’ndan alınan yeni ayakkabılarımla uyuduğumu çok net hatırlıyorum. Çocukluğumuzdaki Mudanya’da o dönemlerde hemen hemen her evde yaşanan bir telaş olurdu. Yemekler, tatlılar, mürekkep denilen türlü meyvelerden yapılmış meyve suyu hazırlanırdı. Yengemin kırmızı, yeşil, mavi renk renk yumurtalarla süslenmiş paskalya çöreği, zeytinyağı ile mayalı hamurdan hazırlanıp içine ceviz konularak rulo yapılıp dilimler halinde kesilerek tepsilere dizilen cevizli lokum ki halen zaman zaman kendim de yaparım, mevsimine göre zeytinyağlı yemekler dolma başta olmak üzere hazırlanırdı. Fırında pişecek yiyecekler büyük bakır tepsilerle çarşı fırınına gider, fırıncı elimize üstü numaralı bir kâğıdı tutuşturur, diğer parçasını da tepsinin üzerine koyardı. Verilen saatte gidip tepsi alınırdı.
Bayram sabahları erkenden kalkılır, erkekler bayram namazına giderler, herkes giyinir, kahvaltı masası hazırlanır, namaz dönüşü sıcak ekmekler alınır.. Önce aile bireyleri bayramlaşır, sonra neşe içinde kahvaltı yapılır, çaylar içilir, masa el birliği ile kaldırılırdı ve mutlaka Mehmet Efendi’den alınan kahve bakır cezvelerde pişirilir, adeta tül gibi ince zarif fincanlarla büyüklerimiz kahvelerini içerlerdi. Daha sonra bayram ziyaretleri başlardı. Küçükler büyükleri ziyaret eder, akşam mutlaka ailenin en yaşlı büyüğünün evinde bayram yemekleri yenirdi. Yemekten sonra, şimdilerde antika olarak evimizin hangi köşesine koyacağımızı şaşırdığımız o eski mobilyalı kocaman radyolardan haberler sessizce dinlenir, daha sonra kısık sesle Türk müziği şarkıları, eski tangolar, sohbetlere adeta fon müziği olarak eşlik ederdi.
Biz çocukların cepleri çeşit çeşit, renk ve desenlerde mendiller, bayram harçlıkları ile dolar, cebimize sığmayanları annemizin çantasına emanete verirdik. Ama mutlaka bir fırsatını bulur verilen harçlıklarımızı sayar, soluğu bayramyeri sokakta, büyük bir alana kurulan bayram yerine koşardık. Burada neler yoktu ki! Kırmızı beyaz boyalı tenekeden yapılmış kayık salıncaklarda araya uzatılan tahtalara oturur sallanır, elle çevrilen dönme dolaba neşeli çığlıklar atarak binerdik. Bu bayram yerinde neler satılmazdı ki? Renk renk macunlar satılır, seçtiğimiz bu macunları küçük bir tahtaya sararlar bir de limon suyuna batırıp elimize tutuştururlardı. Pembe pembe pamuk şekerler, yerken yüzümüze yapışır, birbirimize bakıp gülerdik. Leblebi tozunu da unutmamak gerekir. Paramız bitinceye kadar burada eğlenirdik. Bu eğlencemiz bayram bitimine kadar aralıklarla sürerdi.
Eğer Mudanya’ya gitmemişsek İstanbul’da da benzer geçerdi, ancak bir fark vardı, Vatan Caddesi’ndeki lunaparka annem babam götürürdü. Gene böyle bir bayram günü lunaparka giderken saçlarımın arasına çatapat düşmüştü ve az kalsın saçlarım yanıyordu. Bu yaşadığımdan olsa gerek halen hiç sevmem bayramlarda pek çok çocuğun eğlencesi olan o patlayıcıları.
İşte çocukluğumuzda, gençliğimizde, geçmişte yaşadığımız bayramlar böyleydi. Eminim ki pek çoğumuz bunları yaşadık. Kimimiz paylaştık, kimimiz de hep içimizde sakladık, ama hep andık, benzer yaşadıklarımızı.
Zaman içerisinde aile bireylerimizi yitirdikçe bayramlarımız İstanbul’da geçer oldu. Bu süreç 1981 yılına kadar yaşandı. 1981’de annemi kaybettikten sonra özel günlere gölgeler düştü, ta ki anne oluncaya kadar. Anne olduktan sonra gölgeler arasında ışıklar oluştu. 2005 yılında babamı kaybettikten sonra ailede artık bizlere göre büyüklerimiz de yoktu.
Artık bayramlarım nasıl mı geçiyor?
Eski günlerdeki gibi kalabalık değiliz ne yazık ki.. Ne kadar isyan etsem de, kabul etmek istemesem de artık yalnızız. Ama ne gariptir ki sanki bir yerlerden çıkıp gelecekler gibi gene bayram hazırlığı yapıyorum. Fakat bu özel günlerde dokunsanız kırılacak kadar hassas, gözlerim buğulu oluyor.. Gelmeyeceklerini bile bile gözüm yolda, kulağım kapı zilindedir.
Oysa günümüzde bayramlar bir tatil beldesinde falanca beş yıldızlı otelde geçirilecek olan günler oldu artık. Böyle değerlendiriliyor ne yazık ki bayramlar. Yaşadığımız bu bayramları hiç sevmedim, sevemedim ve asla da sevmeyeceğim. Ve bir zamanlar ’’nerede o eski bayramlar’’ söylemlerini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Hayat bir çark, biz de bu çarkın dişleri olarak yaşamımızı sürdürüyoruz, geçmişe özlem duyarak. Ama bazı güzelliklerden de ödün vermeyerek..
Sizlere eski, yeni bayramları anlatmağa çalıştım. Ne kadar becerebildim, bilmiyorum. Her şeye rağmen; bayram şekeri tadında sağlıklı, mutlu, huzurlu, sevdiklerinizle ve ilerleyen yıllarda anılarda yaşatabileceğiniz nice bayramlar geçirmeniz dileği ile
Tüm dostların ve dost kalabilen herkesin bayramını en içten duygularımla kutluyorum.