Bu hafta sonunda Çanakkale'de yaşayan Hacettepe Üniversitesi'nden 30 yıllık arkadaşımız ve ailesini ziyarete gittik.
Dile kolay tam 30 yıl... Üniversite'de kurulan arkadaşlıklar askerlik arkadaşı gibidir aslında. Kolay kolay bozulmaz ve yıpranmaz. Çünkü köklü bir dostluktur o! Aynı yurtta kalıp, aynı zorluklar ve paylaşım aşamalarından geçmişsinizdir. O gençliğin en hararetli döneminde acıyı, parasızlığı, zor sınavları, kantin dedikodularını, hocalarımızın zalimliğini, ailevi her türlü problemi yakından paylaşıp, yaşamışsınızdır. Bundan değerli bir şey olabilir mi?
Gerçek dostluğun temelleri işte orada atılır ve sürer gider. Araya bazen değişik süreçler girse de bir dahaki buluşmada kaldığınız yerden aynen devam etmenin güzelliği vardır.
Çanakkale benim çocukluk anılarım ilk oluşmaya başladığı dönemlere denk gelir ki, bu da bir insanın hafızasında ölene kadar asla unutamayacağı, beynine kazınmış anı blokları açısından çok önemlidir.
Sevgili Hülya arkadaşım ile bir Çanakkale gezintisine çıkarken çocukluğumdan arta kalan anı kırıntılarının da peşine düştüm bu sefer...
Belleğimde olanların ne kadarını bulabilirim derdindeydim. Önce bir kordon gezintisi yaptık. Bu gezintide yaklaşık 40 yıllık bir süreçte yeninin eskiye ezici bir üstünlüğü söz konusuydu, ama negatif anlamda.
İlkokul birinci ve ikinci sınıfı orada okumuştum ve Orduevi'nin arka caddesinde önü ve arkası bahçeli ve iki katlı evlerden oluşan bir semtte yaşıyorduk. Biraz ilersinde çocukluk hafızamda son derece güzel bir şekilde yer etmiş büyük ağaçlı bir park da vardı. (Çok şükür hala yerinde) Yaşadığımız o güzelim bahçeli evin yerinde (aslında o sıradaki bütün bahçeli evlerin yerinde) iğrenç görünümlü apartmanlar yer almıştı. Tanımak mümkün değildi aslında, ama her nasılsa eski evimizin yanındaki ev aslına dokunulmamış halde duruyordu. Yoksa evimizin yerini tespit etmem mümkün olamazdı. Hayret!!! O bina nasıl dayanmış zalim müteahhitlere...
Bir sokak ötede ilkokulumu, az ötede de babamın çalıştığı ortaokulu yerinde bulunca biraz yüreğime su serpildi. Kamu binalarının yerini değiştiremiyorlar çok şükür diyerek avundum.
Esas ilginç olansa, gerçekten insan ömrü için çok uzun olan bir süreçte, çocukluktan kalan anılarınızda yer etmiş mekanları gördüğünüzde buralarda bir zaman diliminde yaşamış olduğunuz gerçeği. Gerçekten çarpıcı... Bulduğum o anı-mekanlar sanki siz beyninizde yaratmışsınız da gerçeğin ta kendisi ile yüzleştiğinizde masalsı bir düş görmüşsünüze benziyor. Kendi beyninizde onları tam olarak nereye koyacağınızı, hüzün ve nostalji ile karışık bilemiyorsunuz.
Çanakkale sakin ve huzurlu bir kent görünümünü hala koruyor. Nüfus sadece ünversite öğrencilerinin artışı oranında değişiyor görünüyor. Boğaz anlamında ise bence en şanslı yerlerden biri. Bizim birkaç yıldır Marmara Denizi'nde tanık olduğumuz gözle görülür kirlenme oralarda yok. Akışkanlığı olan, devinimsel denizi ne yapsanız da kirletemiyorsunuz.
Sonuç olarak şanslı bir coğrafyaya sahip, benim çok sevdiğim peynir tatlısı ile ünlü bu kentimiz çokta ciddiye almadığımız, önemsemediğimiz, gerçekten keyifli bir yer.
Lütfen oraya köprü möprü yapmayın da bu şekilde hayatını idame ettirsin!!!